İnsan aklı sadece duyularıyla kanıtlayabildiği şeyler hakkında şüpheye düşmez. Sizce zamanı da bir şekilde elle tutulur hale getirme çabasını başka şekilde açıklamanın yolu var mı? Bence yok. Çünkü insanın hep acelesi vardı, hep bir şeylere geç kaldığını düşündü. Bu telaş içinde bir de belirsiz, sınırı belli olmayan bir şeyle mi uğraşacaktı? Tabii ki hayır. İşte bu yüzden, onu kesip parçalayarak zamana hükmedeceğini düşündü. Ama yanıldığı bir nokta vardı: Zaman geçiyordu fakat insanda bıraktığı izler geçiyor muydu? Burada işte aslında kalan izler değil, zamandı intikamını alan bizden. Bir anınızı hatırladığınızı düşünün örneğin. Size verdiği duyguyu hatırlarken, atıyorum, 23 kasım tarihinde çok mutluydum mu diyeceksiniz yıllar yıllar sonra yoksa o zamanlar mutluydum mu diyeceksiniz? Sayılar unutulacak elimizde bir tek zaman kaldığında. Biz istediğimiz kadar hükmettiğimizi sanalım, zaman bir yolunu buluyor, bulacak da. Bizi esrarına ortak edecek bir noktayı yakalıyor ve sahibiyiz derken esiri oluyoruz. Sinsice, evet fakat bundan kaçış yok. Gerçekten.
Bana bir tek şans verilse ve hayatımdan yeniden yaşayacağım bir kesit seçmemi isteseler, samimiyetimle söylüyorum bunu yapamam. Tek bir gün bile olsa. Zaman hayatın bütününü oluşturan tutkal gibi. Aradan cımbızla bir günü seçsem, dününe ve yarınına yaptığım en büyük adaletsizlik olur bu. Şimdi geriye bakınca, bugünün gözüyle, "hiç mi gelmesini istemediğin yarınlar olmadı, hiç mi keşke sadece o anı yaşasan dediğin olmadı" diye soranınız olacaktır. Elbette oldu, oluyor da. Ama farz edelim ki döndüm, sadece o ana sıkışmışlığımın hesabını ruhuma nasıl veririm? İnsan dediğin her şeyi affedebiliyor ama kendine yaptığı haksızlığı unutamıyor ve ben bu riski artık göze alabilecek kadar cesur biri olduğumu düşünmüyorum.
Bazen düşünüyorum da zamanın sabırla bir ilgisi mutlaka olmalı. İnsana beklemeyi öğreten en temel şeylerden bir tanesi. Aslında sabretmekle beklemek arasında da bir fark var. Sabırda tahammül var çünkü ama bu başka bir konu şimdilik. Şu an bu gece vaktinde, güneşin doğmasını isteyelim, hadi. Zaman kelamsızca sizle dalga geçerek, "sen kim olduğunu sanıyorsun, sırası var, bekle" diyecek. Sırası var... Zamanın bana göre en önemli görevi bu işte. Bizim için görünmeyen bir kudret tarafından belirlenen şeylerin sırasının ne olduğunu bize hatırlatan araç aslında kendisi. Yoksa gecenin gündüzü takip edeceğini bile nerden anlayabilirdik?
Zamanın en iyi arkadaşı hafıza bence. Nasıl geçtiğini ve bizim onun karşısında durmak için verdiğimiz asılsız çabayı bize gösteren yeteneğimiz. Hatırladığımızda "siz şöyle durun ben sadece şu günleri heybeme alıp yoluma devam etmek istiyorum" duygusuna kapılmamızı sağlayan ama aslında canımızı yakan yanımız. Benim gibi faili meçhul hayatlar yaşayan biri için, bir daha asla sahip olunamayacak şeylere özlem duymaya sebebiyet vererek içimizde bir şeyleri öldüren görünmez katil bile denebilir.
Evet, zaman içinde bazı anlar vardı, son vereni ben olsam da benden hiç kopmamış olmasını dilediğim. Sonra anladım aslında istediğim şey rüzgarda elimden kayıp giden kum tanelerini yakalamaktı. Buna mümkünü olmayan bir hakimiyetin peşinde umarsızca koşmak da diyebiliriz.
Ben de -belki de sonsuz- esaretimin tadını çıkarmaya karar verdim.