Duygular ya da duygularla hareket etmek... Bana her zaman çok tehlikeli gelmiştir çünkü en ufak bir hatada onarılamayacak hasarlarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bunun sebebi de yarattığı sis yüzünden görüş alanınızın en aza inmesi ve duvara toslama ihtimaliniz diyebilirim. Bu çarpışma sonucu hissedeceğiniz karmaşa sizi başka bir belirsizliğe sürükleyebilir. Her biri bir diğerini doğurabilir ve bu kocaman denizde boğulabilirsiniz ki yaşayan ölüler olmayı hiçbirimiz haketmiyoruz bence.
Düşüncelerimiz... Elimizdeki karanlık sokaklar gibi. Hepsi tek başlarına çok sessizler, biraz zorlasanız yere düşen iğnenin bile sesini duyar gibi olursunuz. Fakat o sokaklara başkaları girdi mi hepsi birleşir ve gürültülerinden uyuyamazsınız. Kimi bu yabancıya bi şans ver der, kimi hayır ne gerek var. Aslında burası duygularınızla düşüncelerinizin çarpıştığı ve sağ kalanın size yolu göstereceği bir yer. Benim tercihim düşüncelerin yolundan gitmek oluyor genelde çünkü üzülmekten yeterince bitkin düştüğüme inanıyorum.
Bitkinlik... Tükenmişlik... Yılgınlık... Bitkinliklerimi bir yana bıraksam tükenmişliklerim ben burdayım der, tükenmişliklerimden kurtulmaya çalışsam yılgınlıklarım kulakları sağır eden uğultuya dönüşür. Bu yüzden, bu üç kelimenin bende bıraktığı etki zamanla yerini umursamazlığa bırakıyor çünkü başka türlü bu büyük savaştan nasıl galip çıkarım, kestiremiyorum. Aslında bu etkilerin de birer sis kaynağı olduğunu düşünürsek, dışarıdaki hayatı tam olarak kavramak için tetikte olmak değil de cesur olup sıyrılmak gerekiyor ve bu sıyrılışın yolu bence boşvermişlikten geçiyor.
Belirsizliğin esareti, insanı içten içe kemirirken sadece şunu düşünüyorum: Yarın meçhul ama bugünden de emin değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder