İnsan başkalarından kaçabilir belki ama kendisinden paçayı asla sıyıramaz. Hem zaten geceler de bence bu kaçma çabasının önüne çekilmiş bir set. Başınızla yastığınızın arasındaki mesafede bu kaçıştan karlı çıkabileceğinizi düşünüyorsunuz. Buna yanılgı mı desem avuntu mu, bilemiyorum. Ama elle tutulur bir yanı yok sadece ondan eminim. Neyden kaçabileceğinizi düşünüyorsunuz ki? Düşüncelerinizin ya da -bir adım daha ilerisini düşünecek olursak- vicdanınızın sizi rahat bırakacağını mı sanıyorsunuz? Saçmalık. İşte kaçışın mümkün olmayacağı bu gibi durumlarda olayları kabullenip "kendi payımıza düşeni ne kadar hakettik" sorusuna tatminkar bir cevap vermemiz olayın kilit noktası. Bu kilidi açacak şey de kendimize olan dürüstlüğümüz. Bu hem daha az acı veren hem de mantığımızı diri tutan bişey bence.
Diyeceğim şu ki, sizi ilgilendirmeyen birikmiş hesapları da bir yana bırakın. Ortada oynanacak bir oyun varsa bunun hakkını vermemiz gerek. Bu yüzden de içimizdekiyle arayı iyi tutmak, her yeni hesaplaşmada karanlık odaları aydınlatmak lazım. Çünkü, hayat sonuçsuz kalan duruşmaların verdiği acıları sindirmek için çok kısa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder