16 Nisan 2016 Cumartesi

Turab

Geçen her saniyenin bizi mutlak sona yaklaştırdığını bilmek, insana değişik bakış açıları katıyor. Bu dediğim bakmasını bilenler için geçerli tabii. İnsanın eşref'üş-şürefa tanımı da bence buradan geliyor. Düşünsenize, insandan başka hiçbir canlı aldığı nefesin bir sayısı olduğunu bilmiyor. Ne büyük rahatlık ama bir o kadar da anlamsızlık içinde kaybolan günler... Tabii bu insana mahsus bilincin, insan için kazançlı olduğu kadar sorumluluk yükleyen yönleri de yok değil. Hepimiz bu sayılı günleri "mutlu" olarak geçirmek istiyoruz. Tamamen nefsimizin aldatmacası... Bir kere mutluluğun belli bir tanımı ya da yöntemi yok ki uygulayınca mutlu olalım. Bence asıl mutluluk buradaki bu geçici şeylerin bir sonu olduğunu düşünerek insanın kendini ebediyete hazırlaması. Kaygı, tasa ya da endişeden uzak, huşu içinde bir hayat geçirmeye çalışmak için çabalamak. Bu çaba zaten size doğal olarak bir mutluluk sağlayacak hayattayken yüzünüze kapanan kapıları açmaya yarayacak anahtar bence.

Ebediyet... Zamanı geldiğinde herkesin tadacağı o kutlu sır... Bu sırra ermenin ilk durağı toprakla başlıyor. İnsanın toprağa olan bakışını hiç düşündünüz mü? Ben çok düşünüyorum. Mesela bazısı toprağı "başlangıç" olarak görür. İnsanoğlunun çamurdan yaratıldığına dayanan görüşe göre hiç de mantıksız bir yaklaşım değil çünkü dilinden anladığınızda size her türlü güzelliği sunabilir. Ama bir de diğerleri var ki, toprak deyince akıllarına önce korkutucu mezarlar gelir. Niye korkutucu dedim? Çünkü bu tür insanlar, kendilerini bekleyen sonun gerçekliğini kabullenmekten son nefeslerine kadar kaçacaklar.

Toprak... Anasır-ı erbaanın en gözde parçası. En çok da uyanan ateşleri söndürdüğü için toprağa hep ayrı bir gözle baktım. Aynı görevi su da yapabilir ama ben toprağın bu işte daha mahir olduğunu düşünüyorum. Zaten böyle olmasaydı insanlar, o saat geldiğinde, içlerindeki ateşin söndüğünü göstermek için toprağa gömülmek yerine suya atılırdı. Ateşleri uyutucu özelliğinin yanı sıra, ben en çok kokusunu seviyorum. Toprağa su değince gelen o koku hepimizin hayatında hoş hatıralar bırakmıştır. Bu kokunun sevilmesinin nedeninin sadece rayihasıyla değil aynı zamanda toprakla aramızda olan bağla da bir ilgisini olduğunu düşünüyorum. Toprak bizim bir parçamız ve kendini bize hatırlattığında o kokuyu özlemle içimize çekiyoruz. Şöyle bir düşünün, toprak kokusunu solurken, ona diğer hoş kokulara yaptığımız muameleyi yapamıyoruz.

Toprak, içinde başlangıcı ve sonu barındıran, varlık sebebi başlı başına bir tılsım olan sır... Böyle düşününce her gün ayağınızın altında olan şeyin, onu çiğneyesiniz diye size bahşedilmediğini hatırlayın derim çünkü bu dünyada size kucak açtığını bildiğiniz tek kesinlik orada yatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder