Hayatta herkes hep A noktasından B noktasına gitmek isterken gayet istekli ve cesurken, kimse kolay kolay B noktasından A noktasına dönmeyi istemiyor. Çünkü bunun istenmeyen bir sürü anlamı var: yenilgi, özgüven kırılması, geçmişle yüzleşmek istememek... Ama bir düşünün ya A noktasındayken, B noktasında olduğundan daha mutlu olabilme ihtimalimiz hep saklıysa? Ya nehrin karşısında bu yakadakinden farklı bir şey yoksa? O zaman akla şu soru geliyor: geri dönmek gerçekten yenilgi mi? Bu noktada herkesin kendine göre bir fikri olsa da ben daha çok B noktasından feragat etme kısmında takılı kalıyorum. Bu iki nokta arasındaki yolu bir ip olarak düşünelim. Ya inceldiği yerden kopsun dediğiniz ip kaliteli değilse? Ağaç dalına hafifçe sürtünmeyle bile zedelenecekse? O zaman ipi mi suçlamak gerekir yoksa hala bu ipi kullanan kendimizi mi? Ya da bırakalım ya bütün bunları, illa birilerini ya da bir şeyleri suçlamak mı gerekir? İşte B noktasından vazgeçişi neyin başlatacağı da tam olarak burada bir sorun haline geliyor. İpi değiştirip yeni bir C noktasına mı varmaya çalışmamız gerek yoksa ipi son bir kez daha tamir edip başlangıca geri dönmemiz mi? Bana soracak olursanız yine de her şeyi başlatan şey B noktasından vazgeçiş. Çünkü bu vazgeçiş aynı zamanda bir kırılma ve hangi yolu seçeceğiniz bu kırılmada kaç parçaya ayrıldığınıza bağlı.
Burasıyla selamı sabahı farkında olmayarak kesmiş olsam da gidecek daha iyi bir yerim olmadığını geç de olsa anladım. Bu aynı, bir dostunuzla yıllarca konuşmasanız da bir gün tekrar oturup muhabbete başladığınızda birbirinizi gördüğünüz en son günden devam etmek gibi. Ya da B noktasına şöyle bir bakıp "aman burada bir şey yokmuş o kadar da" deyip A noktasına geri dönmek gibi. Evet, buraya döndüm çünkü siz ister A noktası deyin ister sıfır noktası deyin, ismi ne olursa olsun buradan tekrar başlamak, ne bileyim, sessizce sakinleştiriyor. Evet, buraya döndüm ama yenilgiyle değil çünkü kelimelerin ruhu, insana insandan daha iyi geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder