22 Temmuz 2016 Cuma

Muhakeme

İç hesaplaşma... Herkesin uyuduğu bir evin camından bakarken bir kulağını da sessizliği bozan cırcır böceklerinin sesine veren biri için yapılabilecek en yerinde işlerden... Düşünsenize yerinizden bile kımıldamadan sorunları çözme yeteneği bahşedilmiş ve bizlere de bence bunu sonuna kadar kullanmak düşüyor gibi.

İnsan başkalarından kaçabilir belki ama kendisinden paçayı asla sıyıramaz. Hem zaten geceler de bence bu kaçma çabasının önüne çekilmiş bir set. Başınızla yastığınızın arasındaki mesafede bu kaçıştan karlı çıkabileceğinizi düşünüyorsunuz. Buna yanılgı mı desem avuntu mu, bilemiyorum. Ama elle tutulur bir yanı yok sadece ondan eminim. Neyden kaçabileceğinizi düşünüyorsunuz ki? Düşüncelerinizin ya da -bir adım daha ilerisini düşünecek olursak- vicdanınızın sizi rahat bırakacağını mı sanıyorsunuz? Saçmalık. İşte kaçışın mümkün olmayacağı bu gibi durumlarda olayları kabullenip "kendi payımıza düşeni ne kadar hakettik" sorusuna tatminkar bir cevap vermemiz olayın kilit noktası. Bu kilidi açacak şey de kendimize olan dürüstlüğümüz. Bu hem daha az acı veren hem de mantığımızı diri tutan bişey bence.


Diyeceğim şu ki, sizi ilgilendirmeyen birikmiş hesapları da bir yana bırakın. Ortada oynanacak bir oyun varsa bunun hakkını vermemiz gerek. Bu yüzden de içimizdekiyle arayı iyi tutmak, her yeni hesaplaşmada karanlık odaları aydınlatmak lazım. Çünkü, hayat sonuçsuz kalan duruşmaların verdiği acıları sindirmek için çok kısa.

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Sis

Belirsizlik... Buğulu bir camdan karanlık sokakları izleyen biri için, içinde bulunduğu durumu en güzel özetleyen kelimelerden biri. O an gerçekliğinden emin olduğu iki şey var: baktığı cam ve dışarıdaki karanlık sokak. Emin olamadığı tek şey var bu da o an sokakta neler olduğu. Çünkü camdaki buğu gözlerine gerçeği görmesini engellemek için bir sis indirmiş. Bence yaşadığımız hayatlar ve etrafımızdaki düzen de aynı buna benziyor. Duygularımız birer buğulu cam; düşüncelerimiz karanlık sokaklar ve başımıza gelen şeyler o karanlıkta sokaklarda göremediğimiz için önceden kestirmediğimiz, düzeni oluşturan olaylar yığını. Buna dayanarak da hayattaki asıl amacımızın gözlerimizin önündeki bu sis perdesini yok etmek olduğunu düşünenlerdenim.

Duygular ya da duygularla hareket etmek... Bana her zaman çok tehlikeli gelmiştir çünkü en ufak bir hatada onarılamayacak hasarlarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bunun sebebi de yarattığı sis yüzünden görüş alanınızın en aza inmesi ve duvara toslama ihtimaliniz diyebilirim. Bu çarpışma sonucu hissedeceğiniz karmaşa sizi başka bir belirsizliğe sürükleyebilir. Her biri bir diğerini doğurabilir ve bu kocaman denizde boğulabilirsiniz ki yaşayan ölüler olmayı hiçbirimiz haketmiyoruz bence.

Düşüncelerimiz... Elimizdeki karanlık sokaklar gibi. Hepsi tek başlarına çok sessizler, biraz zorlasanız yere düşen iğnenin bile sesini duyar gibi olursunuz. Fakat o sokaklara başkaları girdi mi hepsi birleşir ve gürültülerinden uyuyamazsınız. Kimi bu yabancıya bi şans ver der, kimi hayır ne gerek var. Aslında burası duygularınızla düşüncelerinizin çarpıştığı ve sağ kalanın size yolu göstereceği bir yer. Benim tercihim düşüncelerin yolundan gitmek oluyor genelde çünkü üzülmekten yeterince bitkin düştüğüme inanıyorum.

Bitkinlik... Tükenmişlik... Yılgınlık... Bitkinliklerimi bir yana bıraksam tükenmişliklerim ben burdayım der, tükenmişliklerimden kurtulmaya çalışsam yılgınlıklarım kulakları sağır eden uğultuya dönüşür. Bu yüzden, bu üç kelimenin bende bıraktığı etki zamanla yerini umursamazlığa bırakıyor çünkü başka türlü bu büyük savaştan nasıl galip çıkarım, kestiremiyorum. Aslında bu etkilerin de birer sis kaynağı olduğunu düşünürsek, dışarıdaki hayatı tam olarak kavramak için tetikte olmak değil de cesur olup sıyrılmak gerekiyor ve bu sıyrılışın yolu bence boşvermişlikten geçiyor.

Belirsizliğin esareti, insanı içten içe kemirirken sadece şunu düşünüyorum: Yarın meçhul ama bugünden de emin değilim.