Çaresizlik... Akıp giden, geçip giden hayatınızda en çok da mutlu olma ihtimalinizin elinizden süzülerek kayıp gitmesiyle boğazınızda bir düğüm olarak kendisini gösteriyor. Çoğu zaman da sebebi sizden kaynaklanmıyor, en çok da bunu kabullenemiyorsunuz. En azından benim için bu böyle. Bazen her şeyi durdurup niye böyle diye sormak istiyorum. Neden? Nasıl? Fazla merak acıdan başka bir şey vermiyor bir süre sonra. Hatta öyle bir boyut alıyor ki cevapsız sorularla karşılaştıkça asıl gerçeklerle yüzleşmeye cesareti kalmıyor insanın, ihtimaller sizi yutuyor. Sonra da bütün suçu kendinizde arıyorsunuz böylece en azından bir cevap üretebiliyorsunuz. En sonunda da düşündükçe içi ezilen ama dışarıya hiçbir şey belli etmeyen, insan olmayı hissetmekten vazgeçen bir "şeye" dönüşüyorsunuz. "Bir insanı öldüren bütün bir insanlığı öldürmüştür" sözü bence illa ki fiziksel olarak ölüme sebebiyet vermekle sınırlı değil. Çalınan umutlarımız, telef edilmiş muhtemel mutluluklarımız ve buna benzer daha bir sürü şey aslında teker teker bir cinayet. Ruhumuz öldü çünkü, kimse farketmeden hem de. Yavaşça, acı çektirerek yapıldı ve kimse cezalandırılmadı.
Çoğu zaman bir saatin tik-tak sesinde aradığım adaleti bulmaya çalışıyorum. Her saniye o mutlak sona yaklaşıyoruz ve hesabımı kendimin soracağı günü bekliyorum. Bütün hesaplar kapandığı zaman diyeceğim son söz "ben bunu haketmemiştim" olacak. Sabır bizi terketmesin yeter ki...